Yalnız

Yalnız, orta yaşlarına gelirken, o yaşların dinginliğinde, dünyaya isyan etmeye kalkmış yanlış bir insandı. Yalnız, bir gününü diğer gününden ayırmak için saat ya da güneşi değil, kafasını kullanırdı. Yalnız, aslında yalnız olduğunu düşünmeyen ama bu biçimi anlamamış bir insandı.

Yalnız, iyi müzik dinler, keyifli vakit geçirirdi. Yalnız insanları unutmaz ama insanlar yalnızı hatırlamayabilirdi. Yalnız bunu hiç önemsemez çünkü, karmaşanın orta yerinde olsa bile her şeyi çok basit anlar, o kadar basit anlatırdı.

Yalnız, yalnız yapılabilecek her şeyden çok keyif alır. Durumun niteliği ne olursa olsun, her zaman bir bahanesi olurdu. Bu durumun kendisini hiç sevmeyen Yalnız, içten içe bu bahanelerini çok severdi. O bahaneler, Yalnız için dünyanın değerli varlıkları arasında oldu hep...


Yalnız kavga edemezdi. Kavga Yalnız için öyle anlamsızdı ki... Bu yüzden Yalnız bir çok şey yapmıştı. Durup baktığında, yapmak istemediği şeyleri bile, kavga etmemek için yapmıştı. Oysa Yalnız, korkak olmak ne demek bilmiyordu. Yalnız'ın tek korktuğu şey bir gün gerçekten kalabalığın içine düşmekti...

Yalnız, kendini tanıyan bir insandı. Biri ile karşılaştığında, o kişinin karmaşasını hemen görürdü. Bunu da hiç sevmezdi Yalnız. Çünkü bu gördüğü karmaşaya dalıp, elinden geleni yapmaya çalışırdı. O yüzden Yalnız'ın çok fazla ilişkisi olurdu. Her birinde kendine "artık bunu yapma!" dese bile Yalnız duramazdı. Her boka burnunu sokan, ama orada olmayan insandı Yalnız.

Yalnız, çok iyi izlerdi. İzlerken keyif alırdı. İzlediği şeyin dengesi bozulduğunda yardım ederdi Yalnız. Bilirdi bir şeyin olmasına izin verirse, başka bir şeyin olmamasına neden olurdu. Bu evren, Yalnız ile böyle bir iletişim içindeydi. Yalnız, hem kendisi için hem de dünya için önemliydi.

Yalnız, iyi bir hayat için güzel hatalar yapmaktan hiç çekinmedi. Okulu ve okumakla ilgili her şeyi yapmaya çalıştı. Sonunda sigortalı bir iş buldu Yalnız. Girilmemesi gereken çarkların hepsini uzaktan izleyen Yalnız, içine daldığı bu dünyayı değiştirmeye kalktı.

Yalnız, neyi yapıp neyi yapamayacağını bilen biriydi. Bu yüzden hep yapamayacağı şeyleri, başka nasıl yaparım diye düşünürdü. Ama yapabileceği şeyler için bunu hiç yapmazdı. O yüzden Yalnız, yapabileceklerini yapamayan ama yapamayacakları için kafasını sallayan bir insandı. Yalnız, bunun farkında olduğu halde bunu yapmaktan geri adım atmamış bir yıldızdı.

Yalnız, hayatı boyunca hep birilerinin yıldızıydı. İlkokula giderken, yaptığı resimlerde çimenleri tek tek çizen insandı Yalnız. Yalnız, basketbol oynarken, futbol topuna kafa atabilen bir insandı. Peki ne oldu Yalnız'a?


Yalnız, hayatı boyunca hiç yalnız kalamadı. Hep birilerinin arasında sıkışıp, hep aralardan sıyrılmaya çalıştı. Sonunda öyle kıvrak bir insan haline geldi ki... Kıvrıla kıvrıla akan bir dereye dönüştü. Bu küçük dere, kıvraklığının kendi doğasından olduğunu düşünürken fark etti yanında duran dağları... Aslında Yalnız'a şeklini veren kendisi değildi... Yalnız bunu gördüğünde, sabitti.

Yalnız'ın yaşadığı dünyada da sabit olmak en yanlış şeydi. Bu yüzden yaptığı hatanın farkına vardığında çoktan sabitlenmişti bir yerlere...

Ama hayat, Yalnız için bile adaletli olunması gereken bir yerdi. Bu yüzden Yalnız'ın karşısına ben çıktım.

Ne istediğini bilmeme rağmen, sordum. Bildiğim cevabı almama rağmen, bilmiyormuş gibi yaptım. Yalnız hala sabit, Yalnız hala fark eder bir halde...

Hani ben çıkmıştım karşısına? Nerede adil olan?

Bitiş için alternatif iki cümle...

"Alternatif Cümle-1"
Evet, Yalnız için karşılaşma adil bir şeydi. Benim yaptığım şey gayet adildi. Yalnız'ı fark ettiği şeyle bırakmak...

"Alternatif Cümle-2"
Evet, hayat adil olabilir ama insanlar değildir. Öğrenmeleri gereken tek şey adil olmaktır...

1 yorum:

Bence...