Bugün yorucu olacağı gayet belli olan bir sürecin ilk gününü yaşadım. Kendi çapımda, belirlediğim bir konu hakkında bilimsel bir şeyler ortaya koymam lazım. Olur mu? Neden olmasın... Yavaş yavaş gün içerisinde okumaya, anlamaya çalıştım. Bir yaşıma daha girdim...
Örneğin yazılan bir tezin içerisinde bir uygulama yapmamız gerekiyor. Araştırma için anket kullanalım dedik. Anket ya hani, herkes yapıyor memlekette. Ben bu anket algısını, ülkede bu hale sokan zihniyetin kafasına sıçayım. Ne bilelim ulan! Anket dediğin şey bir iki tane Likert ölçeğinde sorulmuş soru değil mi? -Ki bu konularda bilgili sayılmalıyım... Hani Likert filan biliyorum.-
Yok efenim. Bir gün başına gelirse, unutmaman gereken şey şu olsun. Bilimsel açıdan güvenilirliği bilinen bir ölçek kullan... Yoksa kendi yaptığın zımbırtının güvenilirliğini test etmen gerekir. Uzar o iş... Akademik dünyada bilimsel olmayan aslında yoktur. Neyse...
Gün boyu git oraya bak, gel şuradan karşılaştır, koş şunu oku derken... Akademik hayat nasıl bir şey diyerek gidip YÖK'ün tüzüğüne baktım. İşim mi yok lan? Hayır var... Ama bunu yaptım... Gittim ve yaptım. Evet, o tüzüğü okudum... Biraz anlatayım...
Akademik kariyer, lisans eğitimi ile başlar ve yüksek lisans, doktora diye gider. Buradan sonrası bana yabancıydı. Bundan sonra yabancı kalmaya devam eder mi bilmiyorum. 2 haftalık planlamamın ilk gününde yazacağım şeyden bu kadar uzaklaşıp, akademik evreni sorgulamaya başladığıma göre burada kalmayacaktır.
Neyse, bir taraftan kafama üşüşmüş asi nöronlar "Eğitim sisteminden al burayı... Uzun uzun anlat diyor" ama... Zaten memlekette akademik anlamda artistlenebilecek bir üniversite yok. Girmeyelim oraya hiç.
Akademik evren her yeri sarıyor... Çok güzel, çok keyifli...
Doçent mi olmak istiyorsun? Yönetmelik der ki, "... bu yönetmelikte belirtilen asgari nitelikleri sağlamış olmalarına veya ulusal-uluslararası bilimsel düzeydeki çalışmalarıyla alanlarında temayüz etmiş olmalarına özen gösterilir."
Bir yerlerde bilimsel çalışmaları göstermek gerekiyor. Bu akademik evrende bulunan insanlar orayı takip ediyorlar. Çünkü o yazılardan yazmaları, yazılmış olanları tekrar etmemeleri gerekiyor. İyi ne güzel işte, görmeden tanışmaya başlamak. Hep çok ilginç gelmiştir...
Doçent ya da profesör olmak için, bir üniversitenin rektörü, ilgili pozisyonu ülkenin en yüksek trajlı 5 gazetesinden birinde ilan eder. 15 gün içerisinde bu duruma "ben talibim" demesi gerekiyor adayların... Bu kadar mı? Tabii ki hayır.
Oluşturulan 3 kişilik bir jüri tarafından onay alması gerekir. Bu üç kişilik jürinin içerisinde, tüzükte yazan 7. maddeyi gerçekleştirmek için İngilizceyi su gibi konuşanlar var ve 150-200 kelimelik çift taraflı bir çeviri sınavından geçmek gerekir. Bilim alanınızın zaten yabacı dil mi? O zaman başka bir yabancı dilden sınava girmek gerekir... Güzel güzel...
Bu kısmı halledenler, 3 gün içerisinde yaptıkları yayınları ve bilimsel çalışmaları 4 nüsha halinde ilgili yerlere teslim ederler. Bu arada bir takım bilgiler, oluşturulan jüriye (zaten doçent ya da profesör olan) gönderilir ve görüşleri yazılı olarak istenir. Birden fazla aday olması durumunda gerekçeli tercihler istenir... Eee tabii yılda bir kere açılan doçentlik sınavına girebilmek için, belirli şartları sağlamış olmak gerekir demiyorum bile.
Doçentlik sınavının jürisi ise beş kişiden oluşur. O ana bilim dalından beş kişi yoksa, yakın bilim dallarından gelen akademisyenler ile tamamlanır. Yeterli sayı bulunamazsa beş kişi sabit kalmak şartıyla yedek üyeler ikiye kadar düşebilir deniyor tüzükte... hmm...
Hazır buraya kadar gelmişken profesör olayım derseniz, 5 yıl boyunca ilgili bilim dalında çalışmış olmak gerekir haberiniz olsun. Ayrıca o bilim dalında orjinal ve uluslararası yayınlar yapmış olmakta cabası... En az üçü farklı üniversitelerden beş kişilik bir jüri var bu sefer. Daha detaylı bir süreç...
Bu unvanlar için fiilen yüksek öğretim kurumlarında görev yapmak gerekiyor. İki yıl bunu yapmadığınız zaman, olmuyor...
Böyle bir süreç işte... Neyse Jedi Konseyi dediğimiz şey var ayrıca...
Jedi konseyi 12 kuvvetli, bilge Jedi'dan oluşur. Bu Jedi'lardan beş tanesi ömür boyu, dört tanesi uzun süreli, 3 tanesi kısa süreli üyedir. Bildiğimiz gibi Jedi konseyi aynı zamanda Şansölye'ye danışmanlık yapar.
Jedi Konseyine seçilebilmek için ümit vaat eden bir Jedi olmanız lazım. Yoksa olmaz bu iş.
Öncelikle Jedi tapınağında eğitim görmek gerekiyor. Güç denilen metafizik olayı anlamak gerekiyor. Yoksa zaten "senden Jedi Medi (Meday) olmaz." deniliyor... Bu eğitime katılabilmek için daha çocuk yaşlarda "güç" potansiyeline bakılıyor. "Oluru var" refaransını aldınız mı tapınakta eğitim görebiliyorsunuz. 13 yaşınıza gelene kadar bir Jedi tarafından "Padawan" olarak seçilmeniz gerekiyor. Yoksa Jedi Konseyi içerisinde başka bir işe yönlendirilirsiniz.
Bir "Padawan" olarak seçildiğinizde artık bire bir eğitiminiz başlamış demektir. Burada usta-çırak ilişkisi görmek mümkündür. Oui-Gon Jinn'e buradan selam gönderiyoruz. Güce karıştın gittin öyle...
"Padawan" olma dönemi tamamlandıktan sonra sınavı geçebilirseniz artık bir Jedi Şövalyesi olabilirsiniz. Cesaret, beceri, yüzleşme gibi sınavları geçmek zorundasınız. Yoksa Jedi Şövalyesi olmak biraz uzak... Eğer Jedi konseyine girmek isterseniz en az bu seviyede olmanız gerekiyor.
Bir Jedi Şövalyesi olarak yanınıza aldığınız "Padawan" ı bir Jedi Şövalyesi olana kadar eğitirseniz artık bir "Jedi Ustası" olmuş olursunuz. Burada da Yoda'ya selam göndermek gerekiyor. En tanınmış simalardan biridir. Fakat Qui-Gon, Windu ve Skywalker'lar da Jedi Ustalarıdır...
Sonrası zaten Jedi Konseyi... Jedi Konseyinde bir yer boşalırsa, buraya bir Jedi Ustası seçilir. Bu seçimde diğer konsey üyeleri oy kullanır. Artık burada hangi değişkenler devreye girer bilemiyoruz. Jedi ustası olmadan Jedi Konseyinin üyesi olabilen bir kişi var tabii. Anakin Skywalker...
Işın kılıçları ile ilgili bir şeyler yazmaya başlamadan duruyorum...
Ben Jedi olmak istiyorum... Seni bilmem...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bence...