Tüm o karanlığın içerisinden bir ses duyuyorum sanki. Emin olmak için, kendime önce nerede olduğumu soruyorum. Nedendir bilinmez bu cevabı veremiyorum… Karanlık tarafından sarmalanmış durumda garip bir sıcaklık ve huzur hissediyorum. Sarıldığım bir şey yumuşacık ve örtüyor her yanımı.
Bir ses duyuyorum çok uzaklardan geliyor. Rahatsız ediyor mu anlamıyorum. Duymak için, o sese biraz daha yaklaşmak için öyle bir çaba harcıyorum ki… işte o çaba rahatsızlığın kendisi.
Durduramıyorum kendimi, arıyorum o sesi delicesine. Nedir bu nereden geliyor… Her tarafım karanlık, düşünemiyor ve konuşamıyorum. Boşluk bu mu? Bu mudur boşluk? Bilmiyorum…
Gözlerimi açmaya etrafımı görmeye çalışıyorum. Hayatımın anlamını arayan deliler gibi, en güzel profil resmini bulmak için çırpınan her insan gibiyim… Bir o yana bir bu yana dönüp duruyorum. Çaresizim… Ya bu sesi bulmalıyım ya da bu ses artık beni terk etmeli…
Hareket etmeye çalışıyorum… O sese doğru, hızlıca… Hissediyorum artık ellerimi, gözlerimi aralamaya çalışıyorum ama hala bir şey göremiyorum. Ama artık el yordamıyla yokluyorum etrafımı. Daha net duyuyorum artık o çalan müziği, şimdi daha ferahlatıcı ilginç bir şekilde gitar çalınıyor… Bir garip sirtaki havası… Yaklaşıyorum derken tekrar hızlanıyor, kanım kaynıyor… Bulmam lazım… Uzanmam lazım, tutmam gerek…
Şimdi tanıdım o sesi, o müziği… “Kamelot lan bu!” Hmm.. “Siege” çalıyormuş. İyi ama bu benim telefonumun alarm sesi değil mi? Hadi lan… Uyanmam lazım… Evet kalkıp gitmem lazım… Hassiktir lan yine çok zor oluyor bu uyanma işi…
Kalkıyorum yavaşça… Uzanıyorum artık o müziğe ve görüyorum işte… Hadi kalk… Kalk ve git… Değiştireceğim seni alarm melodisi. Her sabah bana bu duyguları yaşatmanı istemiyorum… Yok lan istiyorum sanırım…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bence...