Heyecan doluyum şu anda. Kendimi bir bok gibi hissediyorum. Yani bok gibi değil “bir bok” gibi… ilginç bir kelime grubu “bir bok” . Mesela çok yorgun, keyifsiz bir gün oluyorsa benim için, soranlara “bok” gibiyim diyorum. Ama bir kişi ortamda biraz artistlik yapıyorsa, onun için insanlar kendini “bir bok” zannediyor diyorlar. Göremiyorum ben o “bir” kelimesinin neden anlamı bu kadar değiştirdiğini… Neyse lan yazıya gireceğim diye çektiğim şu eziyete bak. Yeter bu kadar…
Şimdi kendimi “bir bok” olarak görmemin nedenini yazacaktım buraya. Genelde buraya yazarken, evimin o oda sıcaklığında, girişinden gelen mango aromalı araba kokusu ile karışan salonun sigara kokusunda, pencere kenarında bulunan koltuğu ve o koltuğa dilediğim kadar yaklaşıp uzaklaştırabildiğim sehpanın üzerinde duran minik bilgisayarımı kullanarak yazarım.
Şimdi ise dışarıda bir “cafe” de bir toplantı için bulunmaktayım. Bir pencere kenarındayım. Kocaman, eski model tahta pencerelerin kenarında bulunan renkli renkli çiçekler, duvarlarda bulunan poster ve resimler, fonda çalan ilginç müzik… ben tüm bunların üzerine birde kahve söylediğim için…
Hemen çıkartıp defterimi bir şeyler karalamam lazım dedim. Bir yazar, bir şair ne bileyim bir köşeyazarı ya da bunların türevlerinden biri gibi hissettim kendimi. Kafamda kodlamışım işte böyle bir şeyi… Ben ne yaptım?
Hemen defteri kalemi kaptım, tam yazacakken… “lan şimdi boşver şuradan bir internete girip bir iki blog okuyayım” dedim. Sonra ne birini ne de diğerini yaptım…
Neyse efenim, öyle bir hikaye yokmuş… Güzel yermiş…
*şimdi başlığa baktım, ne lan o öyle.. bana beni anlatması ve kendime getirmesi için o başlığa dokunmuyorum… dokunmayacağım.. ay kızdım.. ayy..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bence...