"Boyun Çok Uzun Olmasaydı, Kahve İçer miydik?" Sendromu

Uzun süre yolculuk yapan uykusuz insanın "mallama" hali bir başka oluyor... Bu durumu anlatmayı, açıklamayı çok isterdim ama olmuyor, hele bu halde hiç olmuyor. Tıpkı sabahın kör bir vakti banliyö denen yerde olduğum gibi...

Etrafımda olan bitenden gayet bağımsız, kendi halimde eve ulaşmaya çalışan biri olarak bir bankta oturmam ilginç bir durum değil tabii ki... Hele öncesinde anlamsız bir feribot yolculuğunda, rüzgar tarafından hırpalanmış ve kulağımda "tırtır" bir müzik eşliğinde bunu yapıyorsam, benim için hiç ilginç değil... Öylece banka serilmiş, malak gibi otururken yanıma oturan insanı nasıl fark ederim ki? Tabii ki edemem... Ben gelen treni zor seçiyordum o esnada...

Trene giren her insanın yaptığı gibi boş olan yerlere odaklanmam, özellikle cam kenarı bir yer bulabilmek için hızlıca sağı solu taramam da olağanın dışında, insanları hayrete sürükleyecek bir davranış hiç değil... -Öyle mi lan yoksa?- Öyle böyle yolculuğuma başlarken, boş bir yer bulmuş ve oturmuştum. Oturmak değil ya hani, bildiğin yığıldım oraya, kaykılırsın ya hani çatalın havada kalır... öyle işte!

Nasıl stratejik bir yere oturduğumu zamanla fark edecektim... O anda anlamamış bir halde yığılmış olsam da, karşımda ve yanımda boş iki yer daha vardı. Bir nevi üçlü bir oturma grubu... Yanımda kim olduğunu anlamamıştım ama karşımdaki insanlar, bir kaç kere değişti... Önceleri gözlerim pek sık aralanmıyordu. Karşımda oturan insanların hafif sola doğru kilitlenmiş olarak, garip bir ifadeye bürünmeleri ilginç geldi. Düşündüğüm ilk şey, bana bakmamak için kafalarını sağa sola çevirip, uzaklara dalma pozu verdikleriydi. Lan hiç bir insan mı sağa doğru, camdan dışarı dalmaz? Diğer tarafta bir şey olmalıydı... Karşımda oturan ve yer değiştiren herkesin erkek olmasıyla ilgili bir ipucu verirsem... Evet!

Yanımda bir hatun kişi oturuyordu. Bankta yanımda oturan ve fark etmediğim kişinin kendisiymiş meğer. -"Nereden biliyorsun lan?" diyeceksin değil mi? Çatlama, dur!- Bildiğin insan, ama öyle "güzel değil ama çekici", "yüzü güzel ama...", "pek tipim değil ama hoş" gibi sınıflandırmaların ötesinde, kendisine laf edenin kafasına kuşların hemen sıçabileceği gibi biri... Sanırım daha bir cenin halindeyken, hücreler özenli bölünmüş... 

Şöyle kafamı çevirip bir bakınca, bana biraz dev gibi geldi. 1.88 cm dersem sanırım 2 cm yanılma payıyla doğru bir veri paylaşmış olurum. Bu kadar uzun pek az hatun kişiyle karşılaştım. Pek efil efil giyinmemiş olan bu arkadaşımız, tarzını ortaya koyuyordu tabii... Ama şimdi "o tarz ne?" diye soracak olursan, gerçekten anlamadım... Ama keyifli ve rahat olduğunu söylerim ben... hatta söyledim...

Şimdi karşımda oturan diğer arkadaşların, neden hafif sola doğru mala bağladıklarını anlamıştım. Hani aralarından bir kaçı, oldukça çaba gösterdi dikkat çekmek için...ama ancak benim dikkatimi çekmeyi başarmışlardı! Diğer tarafta durumun ne olduğunu bilmiyordum tabii... Hatun kişiyi gözlemlemem zordu, benim bunu yapmam için 90 derecelik bir açıyla tam sağ yapmam gerekiyordu ki, bu durum hafif sola mallamaktan çok daha beter bir şey olurdu. Bu nedenle ben oturup, karşımdakileri izledim.

O anda fark ettiğim diğer şey, hatun kişiye sadece bir kez bakıp sonra bakmamayı seçmemin bir nedeni olduğuydu. Güzel, çok güzel, çok uzun bb. (böyle böyle) ancak bir gerizekalı olma durumu kendisini engellemek için bir sebep olabilirdi. Bunu bakarak anlayamadığım için, aynı fiziksel sınıfa ait olmadığımı düşünerek vazgeçmiştim. Vazgeçmeyenler zaten karşıma gelip oturuyorlardı... Benimle aynı aydınlamayı yaşayanların suratı işte o mallama ifadesini alıyordu... Vazgeçmeyen erkek modeli işte, yine de kaş-göz yapan mı ararsın, tribe giren mi ararsın... Hepsi olmasa da gayet güzel hareketler sergileyen arkadaşarımı buradan kutluyorum... Erken bir vakitte trenden inmek zorunda olan bir arkadaşımın, geriye doğru attığı bakışlar beni bile etkiledi... Arabesk bir hava esti tüm vagonda.

Tabii bu olanları gözlemlerken, bozulmakta olan bedensel bütünlüğüm bana oyunlar oynuyordu. Bir anda öylece gelen sıcak hava dalgası yüzünden, üzerimdeki uzun kollu paçavrayı çıkarttım. Zaten bol geliyordu, kollarım filan kayboluyor içinde... Üstelik, sağında solunda lekeler vardı... Zor bir gün ve gece geçirmiştim... Bu sıcak hava dalgası sadece bana gelmemiş sanırım. Hatun kişide üstüne giydiği -adını gerçekten bilmiyorum- şeyi çıkarmaya yeltendi. Ee boy uzun olunca, el kol maşallah zaten. Yanlışlıkla çarpsa orada bayılabilirdim. Neyse ki es geçti...Tabii omuzlar görününce, karşı taraf daha bir şenlikli oldu benim için...

Bu esnada benim "tırtır" müzik, biraz daha yavaş başka bir müziğe dönüşünce değiştireyim bari dedim. Tam o esnada bir baktım, şarjı bitiyor... Sesi biraz kısayım, en azından eve kadar götürsün gibi başka hesaplara dalmıştım ki, karşımdaki insan öne doğru uzattı boynunu... "O ne lan? Bir şey mi diyecek bana?" derken, hatun kişiye "Ben seni bir yerden tanıyor muyum?" tadında bir şey sordu... Ardından gelen cümle çok net değildi benim için... Bir monolog yaşandı orada! Aslında yanımda oturan bir cevap verdi ama oldukça kısa olsa gerek ki, karşımdaki insan arkasına yaslandı ve ilk kez sağa doğru dalan kişi o oldu...

Bir iki durak sonra karşımdaki, bizlere veda etti bakışlarıyla. Bana bakmadı pek ama... Neyse! Sonra oturan olmadı... Zaten sondan dördüncü durak filan, ben sondan ikinci durakta inmeyi planlıyorum. Evet! Hala eve en kısa nasıl giderim planlarını döndürüyorum kafamda. Ama karşımda oturan onca insan, o kadar bakış, o kadar ayrılış... Dayanamadım! Hayatımda hiç bu kadar hüznü bir arada görmedim ben! Tüm hayatımdaki hüznü, bir tane kadın 10-15 istasyon arasında yaşatıyor... Üstelik birden fazla insana! Çıkarttım kulaklıkları...

"Boyun çok uzun olmasaydı, kahve içer miydik? sendromu bu olanlar..." dedim. Artık nasıl bir hale geldiysem? Yorgunluk, uykusuzluk, eve ulaşma gayreti ve onca hüzün... Dedim işte!

Bunun çok farkında olan hatun kişi, "Hiç biri bunu sormadı ki!" dedi. Sonra ben, "Bu soru bir kere sorulur ve hemen soran kişi tarafından yanıtlanır. Merak etme!" dedim. "Ama sen soruyorsun..." dedi. "Hayır" dedim, "Ben bunu söylüyorum." dedim...

Böyle ağzı yavşak bir insan olduğumu anlamış olacak ki, konuyu değiştirmek için bileğimdeki dövme hakkında "hnn hun zan zunn" dedi. Öyle konuşuyorduk işte... Dalgın ve yorgun gözüktüğümü, bindiği durakta yanımda olduğunu o söyledi işte..Sondan ikinci durağa girdiğinde tren, hatun kişinin kolundaki dövmeden konuşuyorduk. Daha doğrusu anlatıyordu...

Sondan ikinci durakta durduğumuzda, iyi yolculuklar diyerek ayağa kalktım. Vedalaşıp aynı yöne yürüyen insanların o anlamsız bakışlarını yakaladım bir anda... O da ayağa kalkmıştı. Beraber indik trenden, ben bir iki adım atıp öne doğru kıvrılırken, çat diye yanımda beliriverdi ve "Kahve iyi olabilir aslında." dedi.

Bazen kendimi kötü ve çirkin bir insan gibi hissediyorum. Ama değilim! Tüm o yolculuk boyunca, yediğim şeyleri sindiren sistemim, artık boşlatım sistemime sesleniyordu.. Haydi boşalt, boşalt diye... Neden eve gitme planlarımı bu kadar düşündüğümü zannettin? 

"Boyun çok uzun olmasaydı, bir kahve içebilirdik." dedim. Sonra biraz geyik yaparak, "Gitmem lazım." temalı bir iki cümle kurdum...

Sonra aynen yaptığım planlarda olduğu gibi hızlı adımlarla eve doğru yöneldim. Önümde yürüyen uzun kadını görünce, gerçekten uzun olduğunu ve attığı adımlarla benden çok daha iyi hızlandığını kabul ettim. Yolculuk boyunca karşımda oturan tüm arkadaşlarım için -evet arkadaşlarım onlar benim...- o uzun ve güzel kadın için, kendini eve atmaya çalışan benim için komik bir şeyler olmuştu... Boktan nedenler, eğlenceli hikayeler verir bize... İşte...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bence...