Kitap Özeti

Pek sık olmayan ziyaretlerimden biri yine... Ne zaman gitsem, etrafın sakinliği ve görüntünün dinginliği beni teknolojik tüm olanaklardan uzaklaştırır. Bir "Indiana Jones", bir "Fantom -10 kaplan gücünde olan-" olmak isterim hep. Tabii dağ, tepe, orman gezmek gibi hareketler yerine, bisiklete binmek gibi heyecanları tercih ederim genelde. Nedenini burada açıklamayacağım ama yine böyle bir anda, etrafımda bulunanlara bisikletle biraz dolaşacağımı söyledim. Dağ, tepe değil ama bu yeryüzü şekilleri arasında yer alan asfalt yollarda gezecektim bisikletimle... 

Hemen hemen yandaki gibi bir şeydi yolları aşıp, uzak diyarlara gideceğim bisiklet. İyi durumda olduğuna kanaat getirdiğim için en azından bir şehir değiştirmeden geri dönmem diye düşünüyordum. Bu heyecan ve gazla hareketlenip, hazırlandım. Bisikleti kaptığım gibi kapının önüne çıktım ki, bir anda peder beyle karşılaştım. Nereye gittiğimi ve bunu hangi amaçla yaptığımı açıklamak istemedim ama giderayak itiraf etmek zorunda kaldım. "İki ağaç gördüm ya duramam, spor yapmalıyım" dedim. İşte bu samimi itirafın ardından, bir teklif geldi. Teklif, bir tarımsal faaliyet gerçekleştirmekti. Hemen geri çevirmedim ve dinledim. Yaklaşık 20 metrekarelik bir alana "Turp" ekilmesi planlanıyordu. Önce planı duymak istedim... O anda nereden geldiğini anlamadığım çayları yudumlarken, peder bey planı açıklıyordu. Turplar ekilmeden önce, ekimin yapılacağı alan "Bellenmeliydi". 

Bu kelime önce bana da bir yabancı geldi. Gözlem ve yorumlarım bana bu işin aslında bir şey ekmeden önce toprağı havalandırma eylemi olduğunu söyledi. Bu iş için kullanılan ve adına "Bel" adı verilmiş bir araç var. Çok yaratıcı gelmeyebilir kulaklara fakat iş için yeterliliğe sahip bir araç. Bizzat kullandım, biliyorum...
 
 Benim kullandığım araç su sağ tarafta gördüğünüzden biraz daha ilkelce. Tam olarak böyle çatal gibi değil, sadece en sağ ve en soldaki uçları var. Bu aleti dik bir açıyla toprağa saplayıp, biraz bel ve dizden destekle toprağı kaldırıp altüst ediyorsunuz. Mevzumuz bu işte... Gelen teklif, benim tüm kasları orantılı bir şekilde çalıştırdığına inandığım bisiklet sürme eylemine göre oldukça basit gibi görünüyordu. Söz konusu olan alan yaklaşık 2 metre eninde ve 10 metre uzunluğunda olunca, "Bisiklete binmeden önce ısınırım lan" düşüncesi sardı dört bir yanımı. "Peki" dedim ve elime aldım "Bel"i. İlk dakikalar gayet hızlı ve keyifliyim... Burada ciddi bir hikaye daha var aslında. Bu fiziksel eylemin kendisi bir süre sonra dayanılmaz oluyor ve mental olarak bir dayanak, bir tutaç -tutaç ne lan?- arıyor insan kendine. Çok düşündüm, çok sorguladım neler olup bittiğini... Fayda etmedi, saatler süren uğraşlarım sonucu 10 metre yol alabilmiştim. Her yer kararmak üzereyken ellerimin acıdığını hissediyor ama tam olarak ne hale geldiklerini göremiyordum. Ellerimin fotoğraflarını çekip bu yazıya eklemeyi çok istedim. Bol fotoğraflı / resimli bir yazı olsun niyetindeyim ama o zamanda çok "SpartaAAA!" tükürük saçma şekli olacak gibi... Kendimi önce yere atmayı düşündüm. Sonra vazgeçtim ve gidip koltuğa attım. Ellerime baktım, biraz acemilik, biraz tez canlılık yüzünden ayvayı yemiş durumdaydılar. Henüz "Ne yapabilirim?" diye sorarken kendime, birden ellerimde "Norveç Formüllü" balıkçı kremini gördüm. Biraz sürdüm nedensiz bir şekilde. Kimseyi kandırmak istemem, üzerinde "Kuru ciltler için uzun süreli ve etkili nemlendirme" yazan bu şeyi ben sevmedim... Hele ki şu sıralar kozmetik ürünlerine olan yakınlığımı göz önüne alırsak...

Bu kozmetik ürünü hakkında tek kıllanan ben değilim sanırım. Böyle birilerini buldum ve hemen aralarına katıldım.

Bir süre sonra kendime geldiğimde akşam havasını solumak için ama daha çok yaptığım şu işe tekrar bakmak için dışarı çıktım. Gerçekten çok acayip bir iş başarmış gibi poz verip uzaklara baktım. Bir süre sonra etrafımın sarıldığını fark ettim. Nereden geldiğini bilmediğim bir grup sivrisinek tarafından saldırıya uğradım. Uzun kollu bir şeyler giyiyor olmama aldırış etmeden, delici,kesici ve emici -kim bilir daha neler yapabilen- iğnelerini arka arkaya vücuduma sapladılar. Sağ kürek kemiğimin üzerinden iki, sol kürek kemiğimin bir karış altından bir ve çatalıma yakın iki yerden daha yaralanmıştım. Neyle beslendiyse artık bu sinekler? Oldukça acı veriyorlardı... 

Tam bu sırada, yakınlarda bulunan bir doğa insanı yardımıma koştu. Bir takım gereksiz otlardan kurtulmak için kontrollü bir ateş yakmıştı. Esen rüzgarı ve havadaki nemi son derece güzel hesapladığı için tüm duman üzerimden geçerek atmosferde bir yerlere uçup gitti. Tabii trake solunumu yapmakta olan sivrisinekler yavaşça  etrafımdan uzadılar... Bu kontrollü ateş yakma olayını bir daha gözden geçirmek gerekir ya neyse... 

Tüm bunları yaşarken, aklımdan öğretilerini çıkartmadığım iki insana teşekkür etmek istiyorum. Her ne kadar bir "Heidi", bir "Peter" olamasam da, örnek alıyorum...


Kitabının harika özeti için lütfen buraya tıklayınız. 

Not-1: Kitap özetinin dili gayet net, özellikle son kısmı oldukça vurucu! 
Not-2: Not-1 bakmadan geçmemeniz için teşvik edici bir nottur...
Not-3: Not-2 limit sonsuza giderken...



 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bence...