Yukarıdaki gereksiz oyunlu giriş cümlesinden dolayı üzgünüm, devam edelim.
Bir zamanlar "Ay pi (IP) numarasından buluyorlarmış" diye bir cümle duymuştum. İlk duyduğumda "Ay pi ne lan!" demiştim ama içimden demiştim ve kimseye çaktırmamıştım. Gözümde oluşan "hayret bir şey" kısılması, durumdan bihaber olduğumu ele verebilirdi ama yırttım.
O dönemlerde aldığım anda, "Diablo-1" yüklemeye kalktığım bir bilgisayarım vardı. Hatta cd-romu bozuk olduğundan, oyunu yüklemek için bir hafta daha beklediğim bir bilgisayardı. "Diablo-1"le ilgili ilginç bir gerçeği yıllar sonra öğrenecektim oysa. Oyunun piyasaya çıktığı tarih doğum günüme denk geliyor. (Yazının kronolojik doğrulamasını kimileri buradan yapmaya kalkabilir. Dur sakın yapma!)
O bilgisayarımda bir süre sonra internet kullanmaya başladım. Dial-up bağlantı kullanıyordum. Aslında hala var şurada satıyorlar. Dial-up bağlantıyı kullanmanız için RJ11'e uygun bir giriş gerekiyor. "O modemler kaldı mı ki yahu?" demeyin. "mIRC" denen programla IRC ağına kopardık.
IRC ağında dosya ve bağlantı paylaşmak ve başkalarıyla irtibat halinde kalmak mümkündü. Yani, yüz göz olmadan, sınır tanımadan sosyalleşmek. Tabii ki hayal, ağın geliştirildiği 1988 yılında, "kız düşürürüz" genişliğinde ve derinliğinde değildi sanırım. Tabii mIRC denen programın bu ağı kullanarak bir döneme damgasını vurması daha sonralara dayanır. mIRC bize öylesi bir fink atma ortamı sağlamıştı ki, dial-up bağlantının indirimli saatlerinde, hemen mIRC'a girilildi.
Geniş bir yelpazeye dağılan sohbet konularını sıralayacak olsanız, sıralamanızda Tarkan'ı görebilirsiniz. Bu arada hiç internet sitesine baktınız mı? Tarkan'ın "Şımarık" adlı parçasının bulunduğu "Ölürüm Sana" albümü çok ses getirmişti. Aynı yıl "Winamp" kısa bir süre sonra da "Napster" ortaya çıktı. Napster, Metallica ile davalık olunca, tüm hane halkı şaşırmıştık. İnternet üzerinde yaşanan bir şeylerle ilgili dava açılabiliyordu. "Peki nasıl?" sorusunun cevabında, işte o gizemli kelime "ay pi" vardı. "Chat" filan yaparken "ay pi" olduk birden. Bu hikayenin aynı zamanda "DNS"lisi de var. (DNS'li hikayeye gitmek için 52. sayfa!)
Ardından Photobucket, Last.fm, Hi5 gibi şeyler girdi hayatımıza. Tabii dial-up bağlantılarda yerini ADSL'e bıraktı. Ben o ara Orkut'a bakınıyordum. Tabii aklımızda hep "ay pi" olmadığı için, farklı e-posta adresi kullanmanın avantajlı bir kamuflaj olduğunu düşünürdük. Böyle düşünen bir grup insandık işte! Geçenlerde o e-posta adresimin şifresini hatırlamaya çalıştım. Olmayınca, gizli soru filan zorladım biraz. Gelen giden e-postalara baktım. Sözlükler ne alemde, forumlara ne oluyor... (Nostaljik)
O sıralarda (ilk ekran görüntüsü aşağıdaki gibi olan) Facebook çıkıyor ortaya.
Artık ilkokul arkadaşlarımı bulabilecektim. Facebook sayesinde manyaklar gibi arkadaş olabilecek, aynı zamanın... Neyse! Facebook, "poke" gibi bir iletişim inceliği verdi bizlere. Bizler de şükranlarımızı sunarak, kendisini hayli pahalı bir şirket haline getirdik. Şu kurduğum cümle, kullanıcının kendini bilmesidir!
Facebook tüm dünyaya açıldığında, çok konuşmaktansa az ama öz konuşmayı tercih eden kimselerin takılabileceği (az olmak zorundaysa seri yaparız bizde!) Twitter, anlamsız bir şekilde çok zaman geçirdiğim FriendFeed vb.vb.
N'olmuş?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bence...