Bölüm-I
"İnsan, hayatının bir bölümünde alarma ihtiyaç duymadan erkenden uyanır, hazırlanır ve işini yapmak için yola koyulur."İşte bu hikayenin altı yaşındaki kahramanı da bir sonbahar sabahında erkenden uyanmış, hazırlanmış ve işini yapmak için sokağa çıkmıştı. Mahalle adını verdikleri bir kaç sokak ve belirli apartmanlardan oluşan bölgelerini -teritori- tüm arkadaşları gibi çok iyi tanıyordu. Girilmedik deliğin kalmadığı bu sokaklarda bir kaç arkadaşı bulmak hiç kimse için zor olmuyordu. Sabahın erken saatlerinde buluşulan arkadaşlarla o kadar çok zaman geçirilmesine rağmen, şimdi dönüp baktığınızda o kadar konuşmanın yaşandığı yıllardan hatırlanan anlamlı diyaloglar pek azdır.
Gün, saat ve ayların planlanmasına çok uzak olan sokağın sahipleri, sonbaharın gidişini ve kışın gelişini anlamak için yaptıkları işleri referans alırlardı.-Tüm mevsimler gibi- Eğer şort giymeye başladıysan yaz, ağaç ev yapıyorsan ilkbahar, üzeri kapalı bir yerde misket oynuyorsan kış, birine odun gelmişse sonbaharı yaşıyorsundur. Bu işlerin her birinin kendine has nitelikleri vardı. Yaparken dikkat etmek gereken ve yazılı olmayan kurallar...
Doğalgazın hayatlarımızı bu kadar ısıtmadığı o dönemlerde, şimdi depo olarak kullandığımız alanlara "odunluk" ya da "kömürlük" denirdi. -oysa ne kadar yakın bir tarihten bahsediyorum- Doğalgaz denen kaynağın kendisine yabancı olduğumuz yıllar... Neyse!
Henüz uyku mahmuru bir halde evin kapısından sokağa adım atıp, arkadaşlarıyla buluşma noktalarını tek tek kontrol etti. Tüm bu -check point- buluşma noktalarının boş olması neredeyse imkansızdır. Öyleyse bile, birinde 7 dakika beklemek yeterli olurdu hep. Henüz baktığı ikinci buluşma noktasında arkadaşlarını gördü. Tüm ekibin orada olmadığı aşikardı. Biraz dünden, biraz bugünden bir miktarda herhangi bir zamana ait olmayan şeyler hakkında konuştular. Ne konuştukları hakkında kendileri de dahil kimsenin bir fikri olduğunu düşünmüyorum. Yavaş yavaş tayfa tamamlanıyordu...
Derken, bir mahalle sakininin evine bir kamyon geldi. Kamyon olabildiğince gürültülü bir şekilde kasasında bulunan odunları apartmanın önüne boşalttı. Damberli kamyon - bir imge olarak damperli kamyon- tüm odunları, istenilen noktaya boşaltabilmek için bir iki kere ileri geri hareket etti. Şimdi herkes için cevaplanması gereken bir soru vardı. "Kime geldi lan bu odunlar?"
Bu sorunun cevabını bulmak için hemen yoklama yapıldı. Orada olmayanlar ortaya çıktıktan sonra tahminler yürütüldü. Tam o sırada, zaten odunların kime geldiği belli olmuştu...
Bu mahallede birine odun geliyorsa, o odunların "odunluk"a nasıl taşınacağı bellidir. Kendi bölgelerine giren her şeyi kontrol altında tutanlar olarak, bir yere bir şey taşınacaksa sokağın sahipleri iş başındadırlar. O odunları tabii ki altı yaşındaki kahramanımız ve dahil olduğu ekip taşıyacaktı. Bu duruma ne odunların sahibi ne de bir başkası itiraz edebilirdi. -Kömür işine pek girmezlerdi. Biraz pis bir işti. Aslında değildi ama anneler bu işten pek memnun kalmazdı.-
Sokağın sahiplerinin bu gibi durumlar için çok net çizgileri vardı. Kendi içlerinde çok acımasız olmalarına rağmen, insanlara karşı adil olmak gibi doğal bir yetenekleri vardı. Bu yüzden yaptıkları bu işin ödemesini farklı şekillerde tahsil ederlerdi. Kimi zaman evde yapılmış kurabiyeler, kimi zaman bakkaldan alınmış şekerlemeler ve kolalar... Ödeme nasıl olursa olsun hiç önemli değildi. Sembolik bir şeydi zaten!
Yavaşça odunların başında toplananları gören odunların sahibi, yapması gereken davetin ne olduğunu çok iyi biliyordu. Bu kibar davet işin ayrılmaz bir parçasıydı. Kimse sokağın sahipleriyle düşman olmak istemezdi. Bu, hayatınızda yapacağınız en büyük hatalardan biri olarak tarihe geçerdi. -Balkondan turşu suyu dökerek kendini savunmaya çalışanları, sokağın sahipleri hiç unutmadı ve unutmayacak-
Derken, beklenen davet gelmiş ve sokağın sahipleri işe koyulmuştu. Zor bir iş gibi görünmese de oldukça fazla güç ve beceri isteyen bir şeydir odun taşımak! Önce odunların kamyondan indirildiği bölgenin fiziksel yapısı incelenir. Uygun bir konum yükleme noktası olarak seçilir ve iyi bir yükleyici bu noktaya yerleştirilir. Kibar davetin yansıması işte burada ortaya çıkar. Daha az güç harcanan bu pozisyona, genelde odunların geldiği evden biri yerleştirilir. Sokağın sahiplerinin daveti karşılama ve iyi niyet göstergesidir bu...
İlk pozisyonda bulunanın yaptığı işe benzer bir iş daha vardır. Odunları yerleştirecek bir yerleştirici. Yerleştirici odunluğa geçer hatta öncesinde rahat çalışabilmek için düzenler. Daha kötü çalışma koşulları olduğunu düşünebilirsiniz -belki öyledir- fakat adrenalinin daha fazla salgılandığı yer orasıdır. Küçük örümcekler ve diğer böcek arkadaşlar burayı mekan olarak bellemişlerdir. Her an ilginç bir türle karşılaşabilecek olmak bu işe heyecan katan bölümdür. Bu pozisyona da ev ahalisinden biri geçer.
Başlangıç ve bitiş noktaları belirlendikten sonra, bu iki nokta arasındaki -en kısa değil- en verimli rota tespit edilir. Verimli rota, az enerji harcanan ve çok eğlenilen rotadır. Rota belirlendikten sonra, sokağın sahipleri tek sıra halinde, inanılmaz bir koordinasyonla taşıma işine başlarlar.
Bölüm-II
Rota üzerinde bir hikaye...
Taşıyıcılardan biri olan kahramanımız, ilk yükleme için yavaşça odunların kamyondan indirildiği yere yanaştı. Önünde bulunan taşıyıcı kargosunu alıp yola çıktıktan sonra, yüklemeyi gerçekleştirmek için odun yığınına biraz daha yaklaştı. Kollarını dirseklerinden kırarak öne doğru uzattı. Ama bu hareketi yapmadan önce yığından bir odun seçti kendine. Diğer parçalara göre daha pürüzsüz ve kollarını acıtmayacak türden bir odundu. Tenine teması çok güzel ve kollarının arasında rahatça durabilecek uzunluktaydı. Keşke tüm odunlar böyle olsaydı diye iç geçirdi bir an... Tüm bu düşüncelere dalmışken aniden yükleyici seslendi. "Hadi al bakalım şunları!"
Yükleyici bir kaç parça odun daha yükledikten sonra "Hadi devam et!" dedi. Oysa sadece taşıyıcılar ne zaman devam edeceklerine karar verirdi. Altı yaşındaki kahramanımız "Sen devam et!" diye karşılık verdi. Yükleyici itiraz edemezdi. Her taşıyıcıyla böyle bir diyalog yaşaması o işi imkansız kılardı. Bu yüzden devam etti. Genç taşıyıcı kucağını odunlarla doldurduktan sonra çenesine değen son odunla birlikte yola çıkmaya hazırlandı.
Rota üzerindeki her adım küçük bir zafere gidiyordu. Ancak zafere giden her yol -tuvalete bile gitse- zor olur. Genç taşıyıcı kollarındaki ağırlığı ve yanmayı hissetmeye başladığında henüz bir kaç adım atmıştı. Kolları boş bir şekilde ikinci turlarına ağır adımlarla dönen diğer taşıyıcılar, genç taşıyıcıya saygıyla bakıyorlardı. Çok fazla odun taşıyordu. Bu, üstü oldukça kapanmış iyice sarıp sarmalanmış bir güç gösterisiydi...
Odunluğa giden yol ızdırap ve acılarla dolu bir hale gelmişti. Yükleyicinin yaptığı küçük bir hata yüzünden bir odun parçası koluna batıyordu. Fazla ağırlığın baskısı bu acıyı daha dayanılmaz hale getiriyordu. Her şeye rağmen yola devam ediyordu genç taşıyıcı...
Bölüm-III
Hayatın mesajları çok incedir... Misinadan -balık tutmak için kullanılan ip- bile daha ince!
Bu uzun ve zorlu tur sona ermek üzereyken birden ayağının bir şeye takıldığını hissetti. Düşüyordu... Engel olmaya çalıştı ama başaramadı. Birden kucağındaki tüm odunlarla birlikte yere düştü. Odunlar sağa sola saçılmıştı. Genç taşıyıcı acı hissetmiyordu. Fakat oraya kadar dayandığı tüm ızdırabın karşılığında yerde olmak hepsinden daha ağırdı...
Bir süre yerden kalkmadı. Sonra yavaş yavaş doğruldu. Etrafında bir kaç arkadaşı vardı. İyi olup olmadığını anlamaya çalışıyorlardı. Bir sakatlık olmadığını anlayan diğer taşıyıcılar, ayağa kalkmasına yardım ettikten sonra yerden bir kaç parça odun alarak yollarına devam ediyorlardı. Ayağa kalkan genç taşıyıcı, yerde kalan diğer odunları almak için etrafına bakınıyordu.
Bu sırada yükleyici, odun yığının yanından "Ben sana demedim mi?" diyordu. Bu "Ben sana demedim mi?" sadece bir "Ben sana demedim mi?" değildi. Bu bir isyanın, bir dışa vurumun, bir "Lan ne diyorsun sen?in habercisiydi. Fırtınadan önce bir bok böceğinin paratoner olmak için çatıya çıkması gibi bir şeydi...
Genç taşıyıcı, ayaklarını yere sabitlemiş, yükleyicinin bulunduğu pozisyona omzu dönük bir şekilde ayaktaydı. Kafasını biraz yukarı ve odun yığınlarına doğru çevirerek, şunları söyledi.
"Sadece, seçtiğin, taşımak istediğin ve koca bir yığın içinde sana görünen odunu taşı! Diğerleri senin yükün olmasın."
Sadece bir kaç kişi duymuştu!
*Organize bireyden...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bence...