Kurbağa ve Balık

Bir balık ve bir kurbağa… Yan yana duran bu iki canlının hikayesi; her hikaye gibi çok ilginç, her hikaye gibi çok anlamlı ve her hikaye gibi biraz yalan. -Ama az yalan!- “Zaten balıktan ve kurbağadan, hele hele yan yana yaşayanlarından hikaye mi olur lan?” deme, sakın deme. Şu anda oturduğum yerden kalksam ve 3 dakika yürüsem, bu hikayede bahsettiğim balık ve kurbağanın yanında olurum. Hikayenin inandırıcı olması için değil, sırf şimdi aklıma geldi diye yarın kamerayı alıp gideceğim. Videosu olan bir yazım olsun. Görselden uzak, sefalet içinde yazıyorum yahu!-Kendimi biliyorum, öyle bir video olmayacak ama-

Neyse, hep böyle ara geyiklerle hikayeleri bölüyorum. Aslında yazmak istediğim şey dışında o kadar çok şey yazıyorum ki, bazen “kim okuyor lan bunları? Ben bile yazdıktan sonra üstünden bir kere geçiyorum.” Diye söyleniyorum kendi kendime. -Tıpkı böyle!-

Bu balık ve kurbağanın ilişkisini çok merak ediyorum. Aynı ortamda, bildiğim kadarıyla uzunca vakit geçirmişler. Balık daha küçücükken oradaymış. Kurbağa ne ara gelmiş bilen yok ama bir süredir aynı yiyecek stoklarını paylaşıyorlar. Şu anda ikisi de eşek gibi. Hmm! Hikayeye üçüncü bir karakter karıştırmamak için, ikisi de oldukça büyük diye düzeltiyorum. Merak ettiğim ilişkilerini, kendilerinden dinlemek için gidip biraz laflamak istedim… Gecenin bir vakti gittim yanlarına! 

Kurbağa biraz garip, balık içinde farklı bir şey söyleyemeyeceğim. “Al birini, git vur ötekine” diyeceğim ama biri balık biri kurbağa…

Balık ve kurbağa ilk tanıştıklarında biraz garipsemişler birbirlerini. Kurbağa biraz artistlenmiş ortamda, “beni ne prensler öpmek istedi” gibi bir takım laflar, saflar ve atlar... Balıkta tabii böyle bir info yok! Ama kurbağanın bu kendine güvenen havasına kapılmış bir an… Biraz tatlı-sert bir takım diyaloglara girmişler. Tartmaya çalışmışlar birbirlerini, olur gibi olmuş ama olmamış. Yalan, riya, geyik hepsi birbirine girince olmamış. İlk pes eden kim olmuş bilmiyorum. Söyleyemediler… Hatırlarında değilmiş şimdi! Aslında biraz, pes eden ya da ilk giden olmamak için hala yan yana duruyor gibiler. –Bilmiyorum bu benim gözlemim. Zaten böyle bir itirafta bulunacak gibi değil bu balık ve kurbağa-

Zamanla bu yan yana kalma durumu, bambaşka ilginç bir diyaloğa dönüşmüş. Birbirlerini kollar olmuşlar. Açık etmeseler bile birbirlerini inceden inceye hep tartmışlar, ufak tefek oyunlar oynamışlar, geyikler filan… Balık ve kurbağa bu durumdan şikayetçi değilmiş gibi anlatıyorlar her şeyi ama belli ki sıkılmışlar biraz. Gecenin bir vakti ziyaretlerine gelen insana anlatıyorlar, iki bağımsız hikayeden bahseder gibi.
 
Kurbağa ve balık işte! Ne yaptıklarına hiçbir anlam veremedim. Aslında herhangi biri anlam verebiliyor mu bilmiyorum. Bir arada olmak zorunda oldukları için mi yan yana duruyorlar? Ne yapacaklarına dair bir fikirleri yok sanırım…

Bu kararsızlığın ortasına doğru sordum. “Var mı buradan dışarı çıkmak isteyen?” Balık hemen atladı. “Ben, ben…” diye. Balık için gidebilecek başka yer yoktu! Kurbağa için, kuyudan çıkabileceği birkaç tahta parçasından oluşan bir mekanizma sallandırdım aşağıya. –Mühendislik deneyimi işte! hay lalet-

Bilmiyorum ne bok yediler! Biraz ekmek parçası bile attım. Sonra sıkıcı bir hayatları olduğuna karar vererek yanlarından uzaklaştım.

“Ne yapıyorsun lan!” demezler mi adama? Yaşanan hayatlara böyle bakanın aklıyla, osuruğa gülenin aklı arasındaki...

Başka türlü deneyelim;

Gördüğün hayatlar, sadece görebildiklerindir.-Bu cümlenin özlü söz potansiyeli var mı lan- Kimileri sana gereksiz, saçma ve yanlış yaşanan hayatlar gibi gelebilir. İnan, senin hayatın da birileri için aynı şekilde gözüküyor. 

Tekrar denemek gerekirse;

Bırak lan!


*Bağlanamayan hikayegillerden... ta taa!

"Binlerce dansözle birlikte, bitmeyen hikayeleri okuyunca burun kıvıranlar da var..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bence...